Manevi Tazminat – 3. kişi konumundaki aldatılmaya sebep olan davalı diğer kadın

T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

2017/4-1334 , K. 2017/545 , T. 22.3.2017

ÖZETLE: Eş söyleyişle, esasen dava dışı eşin, evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümlülüğü bulunmakla birlikte; onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla ilişkiye giren davalı kadının da dava dışı kocanın sadakatsizlik eylemine katıldığında ve her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır.

O halde olayda, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde düzenlenen birden fazla şahsın müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir deyimle tam teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan, davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur.

Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumda da davacı, alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. Bunlardan birisinin ölmüş olması diğerini sorumluluktan kurtarmaz. Zarar gören dilerse davasını bu kişiye yöneltebilir.

Şu durumda; sorumlulardan birisi olan davacının eşinin vefat etmesi, teselsül ilişkinde bulunan davalının sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgu olarak kabul edilemez ve davalının haksız eyleminin varlığını ortadan kaldırmaz.

Böylece, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu gibi, bu eyleme katılan kişinin eylemi de bundan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur.

Nitekim aynı ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 24.03.2010 gün ve 2010/4-129 E.-173 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

Sonuç itibariyle, davalının davacının eşi ile evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye girdiğinin tarafların ve mahkemenin kabulünde olmasına göre; davalının sorumluluğu ahlaka ve adaba aykırılık sebebiyle gerçekleşen “haksız fiil”den kaynaklanmakta; dava da yasal dayanağını haksız fiile dair hükümlerden almaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinde yer alan “evlenmeyle eşler arasındaki evlilik birliği kurulmuş olur… Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” biçimindeki düzenleme gereğince, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğindedir. Bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur. Ayrıca eşlerin bu yüzden boşanmış olup olmaları da önem taşımaz.

Bu sebeplerle somut olayda mahkemece davalının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumluluğu kabul edilerek davacı eş yararına tazminata hükmedilmesi yerindedir.  Okumaya devam et

Paylaş
Bu yazı Genel kategorisine tarihinde tarafından gönderildi.

“Belirsiz Alacak Davası” & “Kısmi Dava” – Eser Sözleşmesi

 T.C. YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ 2015/4502 E., 2016/627 K., 3.2.2016 T.

Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir. Diğer bir ifadeyle, bir alacak hakkında daha fazla miktar için tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (örneğin eser sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kısmının dava edilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17.10.2012 gün, 2012/9-838 Esas 715 Karar sayılı ilâmı, Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası,s.286; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s.320).

Kısmi dava, 6100 Sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında “Talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” hükmüne 6644 Sayılı Kanun’un 4. maddesiyle yürürlükten kaldırılan ancak dava tarihinde yürürlükte olan 2. fıkrasında ise; “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, kısmi dava açılabilmesi için; talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olması ve talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmalı bulunması veya açıkça belirli olmaması gerekir…
Okumaya devam et

Paylaş
Bu yazı Genel kategorisine tarihinde tarafından gönderildi.

Adi Ortaklığın Taraf Ehliyeti

T.C YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ – 2016/8570 E., 2016/8016 K., T. 11.10.2016

Mülga 818 Sayılı BK’nın 520, 6098 Sayılı TBK’nın 620 vd. maddelerinde düzenlenen ve iki veya daha fazla kişinin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklık olan adi ortaklığın, tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti de yoktur. Bu nedenle, adi ortaklığa dair dava ve taleplerde, adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olarak hep birlikte hareket etmeleri gerekir. Adi ortaklığa karşı açılacak dava ve talepler yönünden ise; ikili bir ayrım yapmak gerekecektir. Dava ya da talebin konusu paradan başka bir şey ise, bütün ortaklara karşı birlikte açılması gerekirken (mecburi dava arkadaşlığı), para ise; ortaklar bu borçtan müteselsilen sorumlu olduklarından ortaklardan biri, bazıları ya da tümüne karşı (ihtiyari dava arkadaşlığı) açılabilecektir. Okumaya devam et

Paylaş
Bu yazı Genel kategorisine tarihinde tarafından gönderildi.

Benzer İş ve İhale Konusu İş

Kamu İhale Kurul Kararı

Karar Tarihi ve No           : 02.03.2016 – 2016/UH.III-676

Benzer iş, mevzuatta ihale konusu iş veya işin bölümleriyle nitelik ve büyüklük bakımından benzerlik gösteren, aynı veya benzer usullerle gerçekleştirilen, teçhizat, ekipman, mali güç ve uzmanlık ile personel ve organizasyon gerekleri bakımından benzer özellik taşıyan işler olarak belirlenmiş olup,  ihale konusu işe ilişkin deneyimi olan firmalar ile birlikte benzer iş deneyimi olan firmaların da ihalelere katılımı sağlanarak rekabet ortamının sağlanması amacına hizmet etmektedir. Söz konusu fonksiyonun icra edilmesi bakımından, benzer iş belirlemesinin,  benzer iş tanımında yer alan kriterler (nitelik ve büyüklük, aynı veya benzer usullerle gerçekleştirme, teçhizat, ekipman, mali güç ve uzmanlık ile personel ve organizasyon gerekleri bakımından benzerlik) çerçevesinde, idarelerce ihale konusu işe benzeyen işlerin- mümkün olduğu ölçüde ihale konusu iş dışında işlerin- belirlenerek İdari Şartname’de belirtilmesi gerekmektedir. İdari Şartname’de yapılan benzer işe ait belirlemelerinin, tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında, değiştirilmesi mümkün olmadığından ihale dokümanında yer alan belirlemelere bağlı kalınması gerekmektedir. Bununla birlikte, benzer iş tanımının ihale konusu işe uyumlu olmakla birlikte daha daraltıcı ve spesifik olarak belirlenmiş olduğu durumlarda, ihale konusu işe uygun bir iş deneyimin ne şekilde değerlendirileceği sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, ihale konusu işe ilişkin deneyimi olan bir firmanın iş deneyiminin, benzer işe uygun olmadığından bahisle herhangi bir işlem tesis edilebilmesinin mümkün olmadığı açıktır; zira ihale konusu işe ilişkin bir deneyimi olan firmanın, mevzuatta aranılan iş deneyim belgesine sahip olduğu ortadadır. Bu doğrultuda, adaylar/istekliler tarafından sunulan iş deneyim belgelerinin, öncelikle ve esasen ihale konusu işe uygunluk yönünden değerlendirilmesi gerekmekte olup, bu değerlendirmeden sonra ihale konusu işe uygun bir iş deneyimine sahip bir adayın/isteklinin iş deneyiminin uygun kabul edilmesi gerekmekte, ihale konusu işe uygun olmadığı tespit edilemeyen bir iş deneyim belgesinin bu defa benzer işe uygun olup olmadığı yönünden incelenmesi gerekmektedir. Zira, gerek 4734 sayılı Kanun, gerek ikincil mevzuata, gerekse Ön Yeterlik Şartnamesi’nin 8.2.1’inci maddesinde “ihale konusu iş veya benzer işlere” ilişkin deneyimin yeterlik kriteri olarak istenildiği, söz konusu düzenlemelerde ihale konusu iş ile benzer iş arasında “veya” bağlacı kullanılmak suretiyle sunulan iş deneyim belgesinin herhangi birine uygun olmasının yeterli kabul edileceği belirtilmiştir.

Karar detayları : https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Vatandas/KurulKararSorgu.aspx

Paylaş
Bu yazı Genel kategorisine tarihinde tarafından gönderildi.